İstanbul’un tahtını koruduğu, ancak diğer illerle mesafesinin bu kadar açılmadığı yıllarda, sadece bereketli topraklarıyla değil sermaye birikimi, ticarî ve sınaî kapasitesiyle müthiş bir çekim merkeziydi Adana. Öyle ki Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birini bu şehirde kuran Sabancı ailesi de Adana’ya sonradan yerleşmişti. Göçmendiler.
İlişki, iki yönlüydü: Farklı coğrafyalardan yola çıkıp emeğine, sermayesine ve talihine güvenerek bu şehre gelen insanlar Adana’ya ve ekonomisine nasıl dinamizm katıyorsa, iktisadî hayattaki canlılık da şehrin kültürünü, sanatını ve eğlence hayatını öyle besliyordu.
Orhan Kemal, bu toprakların çocuğuydu meselâ. Adına (hususî) bir kanun çıkartılacak kadar özel bir yetenek olan Suna Kan da, müzik tahsilini ilerletmek için küçük yaşta önce Ankara’ya, sonra yurt dışına göç etmiş bir Adanalıydı.
Aslen Adanalı olmadığı halde orada doğan ve/veya büyüyen ve Adana ile özdeşleşen isimler de vardı. Yaşar Kemal, Yılmaz Güney ve Muzaffer İzgü gibi.
Yolu Adana’dan geçen bir başka isim de Müslüm Gürses idi.
Halfeti’nin bir köyünden Adana’ya göç eden bir ailenin çocuk yaştaki büyük oğludur Müslüm. Bir yandan ailesinin bu şehirde tutunma çabasına destek olmak için çalışmakta, bir yandan da türküye meyletmektedir.
Zalımdır, içkicidir, her türlü melânet vardır babasında. Lâkin ilk türküleri de ondan öğrenmiştir Müslüm -her ne kadar filmde bahsedilmese de…
Müslüm’ü ve anasını hem çalıştırır, hem öldüresiye döver. Küçük kardaşları da nasibini alır bu şiddetten. Gemi iyice azıya aldığı birgün, anasıyla en küçük kardeşini öldürür ve -bu defa uzun süreliğine- kodesi boylar.
Hayatta kalan tek kardeşinin sorumluluğunu üstlenen Müslüm, ayakkabı tamirine devam ederken düğünlerde ve yazlık sinemalarda da rahatça türkü söylemeye başlar. Türkücü olmak gibi boş hevesler peşinde koşmasını istemeyen babası, artık içeridedir zira. Uzunca bir süre de orada kalacaktır.
İşi çıkan bir solistin yerine sahneye çıkmasının istenildiği gece (filmde bahsedilmeyen bir başka ayrıntı!..) Müslüm’ün talihi döner. Çoktandır beklediği bu fırsatı iyi kullanacaktır!
Geçirdiği büyük kaza sekteye uğratsa da müzik, gazino ve sahne artık onun tek ekmek kapısı, yaşam biçimidir. Öyle ki kendisini şöhrete taşıyacak plak şirketinin sahibi onu bu gazino sahnesinde keşfetmişti.
Sonrası İstanbul’a taşınma, üstüste plaklar, konserler. Bu konserlerin birinde aynı sahneyi paylaştığı Muhterem Nur ile kapışması. Bu kötü başlangıçtan sonra aralarında başlayan elektriklenme ve nihayet evlilik.
Müslüm rolündeki Timuçin Esen, şarkıları bile kendi seslendirmiş!... |
Filmi seyredenler Müslüm Gürses’i daha yakından tanımakla kalmıyor, Timuçin Esen’in şapka çıkarttıran oyunculuğunu da izleme imkânı buluyorlar. Müslüm’ün küçüklüğünü canlandıran Taner Ölmez ve zalim baba rolündeki Turgut Tunçalp’i de unutmamak gerekiyor.
Diğer biyografi filmleri gibi bu filmin de 'belgesel' yahut ‘hakikatin birebir ifadesi’ olmadığını bilmeli, fakat hakkını teslim etmeliyiz: Bugüne kadar çekilmiş belki de en iyi yerli biyografi!..
Bu filmden bahsettiğim bir başka yazı için doooğru Hür Fikirler'e!..
Bu filmden bahsettiğim bir başka yazı için doooğru Hür Fikirler'e!..