31 Temmuz 2012 Salı

bir zamanlar amerikada

“Baba” serisi mi, “Bir Zamanlar Amerika’da” mı?..
İkisi de mafyayı konu alıyor, ikisi de sinema tarihine mâl’olmuş filmler ve her ikisinde de Robert de Niro oynuyor. Bu filmlerin mütemadiyen karşılaştırılması, belki de bu yüzden.
Madem herkes karşılaştırıyor, aynı şeyi biz neden yapmayalım?. Elbette “Baba” serisi!..
Söylediklerim, kimseyi film ile ilgili tereddüde sevk etmesin. Yönetmeni, oyuncu kadrosu, müziği ve hikâyesiyle mutlaka seyredilmesi gerektiğini düşündüğüm bu filme yöneltilecek en büyük, belki de tek eleştiri, süresi. Bir tek saniyesi ziyan edilmeden çekilen bir sinema şâheseri olan Titanik’in 195 dakika olduğunu hesaba katınca, Bir Zamanlar Amerikada’nın 235 dakikalık süresini ben de abartılı buluyorum.
Uzun bir girişle başlıyor film. Seyircinin geçmişe doğru yolculuğa çıkarıldığı sessiz sinema tadındaki bu bölüm, yarım saat kadar sürüyor.
Suç aletlerini ortaya çıkararak “tahmin et, sana hangimiz tecavüz etti?..” türünden diyaloglar da bulunan filmden bazı sahneler. Tabii o efsanevî müzik eşliğinde!..
Yolları küçük yaşta kesişen bir grup çocuğun haşarılıktan serseriliğe, oradan kabadayılığa ve nihayet mafyalığa doğru kayan buruk hikâyesi Robert de Niro’nun geçmişe doğru yaptığı bu yolculukta, onun gözüyle aktarılıyor. Ne var ki, yola birlikte çıktığı arkadaşlarının hiçbiri artık yanında değil.
Bir çürüyüşün, çözülüşün ve dağılışın öyküsünü anlatıyor film. Birbirine sımsıkı tutunarak yükselen bir haydutlar grubunun yalnızca kazandıklarının değil, kaybettiklerinin öyküsünü de bu filmde izleyeceksiniz.
Bana göre yönetmenin ustalığı, hiçbir övgüye yada yergiye yer vermeden hikâyeyi olduğu gibi vermesinde. Sadakat derecesindeki dostlukları da, tutku mesabesindeki aşkları da, dostuna ihanet, mâşukuna tecâvüz edenleri de aynı tarafsızlıkla yansıtmış kamerasına.