14 Temmuz 2013 Pazar

fil adam

Bu filmi (muhtemelen bir dönem pek moda olan kiralama yöntemiyle videoda) seyrettiğimde henüz ilkokula gitmiyordum bile. Aklımda sadece hikâyesi ve beni ne kadar etkilediği kalmış. Nereden aklıma düştü bilmem, tekrar seyrettim.
David Lynch’i ne kadar erken bir dönemde tanımışım meğer!.. Değil mi ki bu Lynch’in ilk filmlerinden biri; öyleyse erken tanımlaması Lynch sinemasını keşif sürecim açısından da geçerli.
Bilindiği üzere Lynch, seyredilmesi, hatta bir dereceye kadar anlaşılması zor filmler üretiyor. Bir rivayete göre bu ‘tam anlaşılmama hali’ Lynch tarafından özellikle yaratılıyor. Bu yönüyle Fil Adam, Lynch sinemasına istisna teşkil eden az sayıda örnekten biri olsa gerek. Küçük yaşta seyretmeme rağmen anlamış ve hâlâ hatırlıyor olmam da bunun bir göstergesi değil mi zaten?
Fil adam, opera izlerken!..
Filler sevimli hayvanlardır. Fil görünümlü bir insan için aynı şey söylenemez elbette. Bunu John da biliyor. Fakat neticede o da bir insan değil mi? Öyleyse gezici bir sirkte ve kafes içinde ne işi var? Ben hayvan değilim diye haykırırken, bu isyanın sesini duyuyoruz.
Hayata küsmüş vaziyette yaşayıp giderken, genç bir doktor çıkıyor yoluna. Sirkin sahibi ile anlaşıp, fil adamı muayene etmek için birkaç günlüğüne hastaneye kaldırıyor.
Sirkin sahibi, sermayesine sahip çıkmaya çalışıyor
Doktorun, meslekî bir merakla mı insanî duygularla mı hareket ettiğini anlamasam da zamanla aralarında sıkı bir arkadaşlık gelişiyor ve bağlanıyorlar. Ne var ki sirkin sahibinin John'u, yani en büyük sermayesini doktora bırakmaya niyeti yoktur. Zira ona kalırsa fil adamın gerçek sahibi kendisidir!..
Bu filmi seyrederken gel de Notr Dame’ın Kamburu’nu anma!..