Hollywood filmlerini göklere çıkarıp da, bundan 30-40 yıl önce, üstelik son derece kısıtlı imkânlarla çekilmiş Türk filmlerinden istihza ile bahsedenler bir de bu filmi seyretsinler bakalım. Angelina Jolie‘nin asansör boşluğundaki kelebekvâri sıçrayışları Kara Murat’ın kale surlarından atlamasından daha mı az saçma?..
Gerçi Bruce Willis’in otomobille helikopter düşürdüğü sahneden sonra (Zor Ölüm 4) artık hiçbir şeye şaşırmaz olduk ya, o da ayrı mesele…
Şaka bir yana, Salt'ın iyi bir film olmamasının sebebi, senaryonun iyi kurgulanmamış olması. Sözgelimi ajan Salt'ın kocası filmin başında çok önemli bir yer tutarken, birden kayıplara karışıyor. Fakat saçmalık, bu kadarla kalmıyor. En iyisi biraz bahsetmek…
Geçirdikleri bir kaza sonucu anne-babasını kaybeden bir Rus çocuğunu Amerikan Büyükelçiliği evlat ediniyor. En iyi şartlarda yetiştirip, CIA’de görev verdikleri bu kızın aslında bir Rus ajanı olduğu (yine bir Rus tarafından) ihbar ediyor. Bunun üzerine bir kovalamacadır başlıyor.
Ajan Salt, tam da o günlerde ABD'ye konuk olarak gelen Rus liderine bir suikast teşebbüsünde bulunuyor.
CIA mensubu bir Rus casusu olan, fakat nasıl oluyorsa Rus liderine suikast teşebbüsünde bulunan bir hain olarak ülkenin her yanında aranan ajan Salt (yine nasıl olabiliyorsa) Rusya'ya sığınıyor. Birkaç ay sonra ise, bu sefer ABD başkanını öldürmek için ülkeye yeniden giriş yapıyor vs vs.
Her ne kadar Rusya adına casusluk yapıyormuş gibi görünsem de, aslında ben Rusya’nın ABD ile ilgili planlarını bozmaya çalışan bir vatanseverim demeye getiriyor, fakat ona kim inanır? Film boyunca da kimse inanmıyor zaten.
ABD ile Rusya arasında bir savaş çıkmasını önleyen ajan Salt, filmin sonunda kendini temize çıkarmak için yeni bir maceraya doğru yola çıkıyor. Sanıyorum hikâyenin devamı, başka bir filme konu olacak.
Sıkılmadan izlenebilecek bir film. Ancak, güzel olduğunu söylemem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder