6 Mayıs 2012 Pazar

süper 8

Oyuncuları ekseriyetle çocuk diye bu filme “çocuk filmi” diyecek değilim. Zira bana göre çocuk filmleri, kesinlikle ciddiye alınması gereken müstakil bir alan. Ama madem ki yapımcısı Spielberg, ciddiyetle eleştirilmeyi hak ediyor.
"Spielberg'e saygı" parolasıyla çekilen
bu filmin yapımcısı da Spielberg!..
Herşey, hortlak hikâyeleri anlatan kısa filmler çeken bir arkadaş grubunun, çekimler sırasında şahit oldukları ve tesadüfen kaydettikleri bir tren kazası ile başlıyor. Trenin raydan çıkıp devrilmesine sebep olacak ölçüde feci bir kazada, gelin görün ki kamyonet fazla bir hasar almıyor.
Kazâyı müteakip günlerde asayiş tedbirlerinin sıkılaştırılması, trenin yüküyle ilgili söylentileri ayyûka çıkarınca, kazâ görüntüleri elinde olan sekiz ahbap-çavuş bu hikâyenin peşine düşüyor.
Hikâye aslında şu: Otuz-kırk yıl önce dünya dışı bir varlık ele geçirilmiş. Bilimsel incelemeler için tutulduğu laboratuvarın taşınması sırasında kazâra serbest kalan bu robot-yaratığın, dünyadan intikam almasından korkuluyor. Halkı paniğe sevk etmeden yaratık kontrol altına alınmaya çalışılırken yaşananlar, filmin konusunu oluşturuyor.
O kadar korktukları canavar, Trasformers’taki Optimus misali naif ve bağışlayıcıymış meğerse. Öyle ki çocuklardan birinin ricası ile, kimseye bir zarar vermeden dünyayı terk edip gidiveriyor.
Kendine ve sinemasına bir saygı duruşu olarak çektiği, daha doğrusu çektirdiği bu film Spielberg’e itibar kazandırmamış, zaman kaybettirmiş. İçinde güzel olan tek şey, Elle Fanning’in gelecek vadeden oyunculuğu idi.
Filmin en dikkat çeken oyuncusu Elle Fanning
Kendine ithaf ettirdiği bu film öylesine vasat altı ki, Spielberg yalnızca ukalalık değil, aynı zamanda kendine de haksızlık etmiş .

18 Mart 2012 Pazar

savaş atı

Kim demiş Spielberg yaparsa iyisini, hatta en iyisini yapar diye? İşte yapmış; yapmış, ama olmamış.

10 Mart 2012 Cumartesi

SALT

Hollywood filmlerini göklere çıkarıp da, bundan 30-40 yıl önce, üstelik son derece kısıtlı imkânlarla çekilmiş Türk filmlerinden istihza ile bahsedenler bir de bu filmi seyretsinler bakalım. Angelina Jolie‘nin asansör boşluğundaki kelebekvâri sıçrayışları Kara Murat’ın kale surlarından atlamasından daha mı az saçma?..
Gerçi Bruce Willis’in otomobille helikopter düşürdüğü sahneden sonra (Zor Ölüm 4) artık hiçbir şeye şaşırmaz olduk ya, o da ayrı mesele…
Şaka bir yana, Salt'ın iyi bir film olmamasının sebebi, senaryonun iyi kurgulanmamış olması. Sözgelimi ajan Salt'ın kocası filmin başında çok önemli bir yer tutarken, birden kayıplara karışıyor. Fakat saçmalık, bu kadarla kalmıyor. En iyisi biraz bahsetmek…
Geçirdikleri bir kaza sonucu anne-babasını kaybeden bir Rus çocuğunu Amerikan Büyükelçiliği evlat ediniyor. En iyi şartlarda yetiştirip, CIA’de görev verdikleri bu kızın aslında bir Rus ajanı olduğu (yine bir Rus tarafından) ihbar ediyor. Bunun üzerine bir kovalamacadır başlıyor.
Ajan Salt, tam da o günlerde ABD'ye konuk olarak gelen Rus liderine bir suikast teşebbüsünde bulunuyor.
CIA mensubu bir Rus casusu olan, fakat nasıl oluyorsa Rus liderine suikast teşebbüsünde bulunan bir hain olarak ülkenin her yanında aranan ajan Salt (yine nasıl olabiliyorsa) Rusya'ya sığınıyor. Birkaç ay sonra ise, bu sefer ABD başkanını öldürmek için ülkeye yeniden giriş yapıyor vs vs.
Her ne kadar Rusya adına casusluk yapıyormuş gibi görünsem de, aslında ben Rusya’nın ABD ile ilgili planlarını bozmaya çalışan bir vatanseverim demeye getiriyor, fakat ona kim inanır? Film boyunca da kimse inanmıyor zaten.
ABD ile Rusya arasında bir savaş çıkmasını önleyen ajan Salt, filmin sonunda kendini temize çıkarmak için yeni bir maceraya doğru yola çıkıyor. Sanıyorum hikâyenin devamı, başka bir filme konu olacak.
Sıkılmadan izlenebilecek bir film. Ancak, güzel olduğunu söylemem.